kurbanlık şiir

...



az önce
kınasını sevdiğim
inatçı keçinin
yüreğini,
poşetleyip
elime tutuşturdular anne,

bu yükü taşımak istemiyorum...






aralık'08

hala

biliyor musun
hala şaşkın
ve
şehladır gözlerim.
ne zaman
çaresizce miyavlayan bir kedi görsem
ağlıyorum.

boydan boya yürüyorum
Bursamın caddelerinde
hala.
ne zaman
şehrimin yamaçlarına çıksam
beton yığınlarını görüp
küfrediyorum.


bilir misin
toplumsal tabular yıkılsın
ama
örf ve adetler
kaybolmasın istiyorum
hala.

senin bile bilmediğin
deist bir inançtır
içimdeki Tanrı sevgisi,
bu yüzden
Türkçedir bütün "dua"larım
yaradana.


bilir misin
hala maçlarına gidiyorum
Bursasporumun,
karşılıksız bir
aşkla haykırıyorum
gökyüzüne
yeşil-beyaz'ı hala.

hala tüketmediğim
markalar var,
kimsenin okumadığı
şiirlerim.
birileri kullanmasın
birileri okuyup feyz alsın
diye değil
hala
bütün fikirlerim.


resmini çizmeye
çalışıp
yapamayışlarıma
gülüyorum
şu sıra.
herkes en iyi bildiği
işi yapsın,
kimse kimseye
karışmasın,
töre cinayetleri
son bulsun,
kızım
bağımsız bir ülkede
doğsun istiyorum
hala..



bilir misin
hala Bülent Ortaçgil
dinliyorum.

aynanın karşısına geçip
melodilere ayak
uydurup
uyduruk bir figürle
dans edip
hayalinle sevişiyorum
hala.

bilirsin
en sevdiğim yemek
sokak tezgahından simit
ve ayrandır.
büyük bir iştahla
atıştırıp
dişimde kalan susamları
işaret parmağımla
temizliyorum hala...


unutma
zaman en sinsi düşmanıdır
insanın,
geçtikçe değişir
aynı kalmasını istediğimiz
olaylar, durumlar, duygular...

şehir kalabalıklarında
yalnız olduğunu unutturur sana zaman
ve
yalnızlık
en kalabalık
haliyle düşer kalbine,
figürlerin yalan kahkalarıyla...


zamanla değişebilen
onca şey varken
ve
nefis en zor
hakimiyetiyken
insanın,
aynı kalamayan
durumlar da olabilir
her gün sensizliğe alışamayan
ve
hüzünle aşina
mezcup aklım gibi..

o yüzden sen
filmlere inanma...

şimdi;
ışıklarına kandığım
bir Bursa akşamında
önümde kağıt kalem,
boşluklarını dolduruyorum
yüreğimin
ve
ettiğim yeminler
verdiğim sözler
bozulmamışken daha,
söyleyemediğim
suçlarımı
içime gömüp,
bir süre izne çıkarıyorum cümlelerimi...

unutma,
yaşam bitmeden
şiir bitmez...




erdalmutluer

iyi uykular

eğer
okuyabiliyorsan
bu yazılanları,
bakıp
dinleyebiliyorsan
kelimelerin dansını,
izleyebiliyorsan
müziğin notalarını
görmezden gelemezsin
madalyonun diğer tarafını..

uç bir duvar kenarında
babasının arkasında titrerken
beraber
kurşuna dizilen bir çocuk gördüğünde
bakıp
geçebiliyorsan,
Korgeneral Ray Odierno'nun elindeki çuval
senin için
önemli değilse,
göz renginin "yeşil"e boyandığı
gerçeğini anlamazlıktan
gelebiliyorsan,
şayet
anlamı yoksa
senin için
on dört yaşındaki çocukların
tecavüzcüsüyle evlenmesinin
önünü açan yasaların,

"hadi canım"
diyebiliyorsan
bu okuduklarına
ve
senin için
bunlardan daha önemli olan şey
yalnız ve yalnız
biraz daha para ve aşksa;


söyleyecek tek şey gelir dilimin ucuna,

iyi uykular.



kasım'08
merdümgiriz

kelimelerden şair çalan şiir

yorgunum.
nefes alabilmek için
olunan
bu mecburi esirliğe
isyan ederken bedenim,
aklıma gelen ilk sıcak mevsim
sensin..

bir sokak köpeği gibi
yani
bir it gibi
tir tir titriyor yüreğim.
adını düşlüyorum
yüzünü sayıklıyorum
ve bilirsin
"dizlerimin üstündeki bedeninin"
kokusunu özleyip
yine sessizliğimdeki önemsiz isyanıma
geri gidiyorum...

evet,
bu sesinsiz geçen on birinci günüm
insanın alıştığı şeylerden uzaklaşması
kendi isteği ile bile olsa
çok yakıcı oluyor.

evet,
bu sesinsiz yazdığım dördüncü şiirim
ve
her şiirde
acaba sen de
benimsesimsizliğimi seçtiğin o hüzünlü günlerde
bu kadar acı çektin mi
merak ediyorum.

ve evet,
anlıyorum ki
ister sesinsiz olsun
ister sesimsiz olsun
bu sevimsiz konuda kazanan da yok
kaybeden de.
olan yine
kelimelerden şair çalan
şiirlere oluyor...






merdümgiriz

ekim'08

rüyet

basit bir merdiven
üç basamaklı
ve
her basamağında bir
cesaret sahnesi görülmekte.

bir merdiven; evet üç basamaklı,
bir kenarında sen
öbüründe ben.
sol eli sağ elimde
sağ eli
senin huzurunun anneliğinde.

basamakları inmeye çalışırken
korkusunu belli etmek istemese de
sımsıkı tuttuğu elimizden belli
cesaretinin ve korkusunun naifliği..

"cesaret"'ini senden,
"korkak"lığını benden alan gözleri
üç basamaklı bir merdiveni inmiş olmanın gururuyla
önce sana,
sonra bana bakıyor
ve ömür uzatan o huzuru gözlerimin içine
soruyor;

"gördün mü baba, kendim indim!"



üzgünüm kızım, göremedim, göremeyeceğim...






28ağustos'08


merdümgiriz

kanatlı ayrılık şiiri

senden habersiz bir düş gördüm yine,
kanatlı ayrılık şiirleri
dolaşıyor dudaklarımda
, vakitsiz.
sözlerini tutamayışların geliyor aklıma;
konuyor,
sokak ortasında sırtıma atlayıp
beni öpüşünü düşlüyorum
uzaklaşıyor...


martılara simit atarsın bazen,
hangisi yakalayacak diye beklerken
bütün neşenle,
simit su'ya düşer..



göremediğin bütün çabalarım su'ya düştü,
biraz da denizdeki yansımana bakmalısın...







merdümgiriz
ağustos'08

ömrüm "ömrüm"



uykusunda görür insan
ne düşlerse
ve
uyanınca söver
yanlış kaderine


ne bir dönüş var
ne de durak
ömrüm "ömrüm" deyip
son bulacak
biliyorum
ne anlatıyorum
kimse anlamayacak.

bana ait değil bu beste
bu dizeler
hayatımın yanlış yönündeyim...






.l

müselles

burası
istediğim yer
değil.
orası
ait olduğum yer
değil,
sonrası
umrumda değil.


bu anafordan,
bu meddücezirden
ve
bu
müselleslikten

bıktım.

sanırım artık
barhana'ya ilişmeliyim...



merdümgiriz
mayıs'08

zümrüd-ü şiircik kuşu

yaşanmış hüznüm
yok henüz.
herhangi bir tez'e
konu olabilecek kadar
duygulu
ve gereksiz.
dizelerimin ağırlaştırdığı
sıradan
acılar yaşadım;
herkes gibi.


gerek'ten ziyade
mecalim olmadı
anlatmaya,
dinletmeye
ve derman dinlemeye.

Kentli ozanların
melodilere serpiştirdiği kelamları;
elimden düşürmediğim o büyülü
şairlerin
beni benden iyi tanıyan
ibareleri;

hepsinden geçtim,
kim bilir
neler yapardım kendime
içimdeki
sessiz acı çekme güdüsünün
zihnimi ele geçirdiği zamanlarda;

zümrüd ü şiircik kuşum dile gelmese...


merdümgiriz
mayıs'08
"YAZI TURA'YI KAZANMAK
MAÇIN SONUCUNU BELİRLEMEZ ERDALIM
"
dedi;
sarı saçlı;
yüreğini masaya bırakması
bir büyük rakı'ya bakan,
edebiyatçılığı
kendine müslüman
,
mavi gözlü,
temiz yürekli
büyük adam..


iyiki doğdun samet'im,
doğum günün kutlu olsun..

yalnızlık

ve şimdi..
tam da giderken
hemzemin yüreğimin asfaltlarından,
anlamını yitirmiş
şiirlerim kalır
yalnızlığımdan geriye...

yalnızlığım ki
öyle içten
öyle sadık
ve
öyle vefalı ki,
tüm puslu aynalarda karşımda
tüm ayyaş gecelerimde
avuçlarımda
ve
her daim tuzlu bir damla
kıvamında
dudaklarımda..

yalnızlığım ki;

ehemmiyetsizlikleri
ayan beyan sözlerine vuran
tüm arkadaşlıklarımın
yalan gülümseyişlerinin,
saklı
orospuluğunda...




.l

ADI YOK

adı yok bunun,
aşk, nefret
ya da
ihanet.
balık, oltadakinin
yem olduğunu
unutur ya,
unutuyorum yalan olduğunu..

sen yağmur
ben suya hasret tarla;
yalan da olsan
açım sana...




.l

gidişin

gidişin...

bu vedia duruşunu anlamadan,
konuşmalarımızı
sonuçlandırmadan,
acılarımızı
iyileştirmeden daha..

gidişin...
apansız, sedasız ve
sebepsiz bir aşkı,
suçumu yüzüme vurur gibi,
utandırıp ve
pişmanlığı öğretip.
kızgın gecelere,
yorgun düşlere
ve böyle
devasızca ibarelere gömüp
beni,

gidişin...
güle oynaya
salına salına
ve pervasızca...






.l

Ali Paşa Sokak

Ali Paşa Sokak'ta başlardı Yeşil İnci sevdamız
boylu boyuna astık mı
flamaları, bayrakları
en hakiki şarkılar bile
zihnimizde beste olurdu
yüreğimizde güfte.

lakin hiç kolay olmadı inci'nin şıklığından,
timsah'ın gücüne geçişimiz,
bestelere ayar gerekti,
bayraklara rutuş
formalara timsah..

lakin, alıştık da.
bir dahaki maçı beklemeye alışamadık bir tek..
senaryo yazardık babamıza;
"ödevleri yaptım baba" derdik maça gidebilmek adına;
maç hafta içi olursa, yandık;
herkesin yalanı belli babasına
"son 2 ders boştu"
bir de sırıtırdık büyük iş başarmış gibi;
"muhtemelen hoca da maça gitmiştir baba"


Ali Paşa Sokaktı, maç saatimizin
bitmek bilmeyen uzun koridoru
volta desem değil,
zaman desem hiç geçmezdi;
Ali Paşa'dan istanbul formasıyla geçmek
9 kusurlu hareketin en enayicesiydi.

abilerimiz çalardı düdüğü
kusuru dikerlerdi
Market Metin'in dondurma dolabının soğukluğuna
atarlardı taça 9 kusurlu hareketten birini,
asarlardı Kasap Recep'in vitrinine
mağrur bir holiganlıkla.

ve fakat eskide kaldı artık
sözüm ona futbolun "anarşi"si
bize göre kendi evini savunmak
kimine göre anarşi...

yok artık hep birlikte sabahlamak
deplasman taraftarından şehri korumak;
sanki bir kavga meraklısı yaparlardı adamı;
aslında düşünmezlerdi savunma güdüsünü;

kim koruyacak ağalar Market Metin'in dolap camını,
kim koruyacak deplasman taraftarının hırçınlık güdüsünden
şehrimin simgesi Mahfel'i..
Altıparmak'daki Reşat'ın balıklarını kediler yemesin diyeydi
bütün derdimiz.
Koray'ın camları inmesin;
otobüs duraklarındaki kızlarımız zeval görmesin diye..

ama kendi kalemize atmışız meğer golü,
9 kusurlu hareketi biz yapmışız bilmeden.
10'uncusuna yetişemedik ya
ama onu da yapmışızdır nasılsa;
Nasrrettin hoca gibi tersten binmişiz eşeğe haberimiz olmadan.

bizim yatak odası sandığımız yer
ceza sahasıymış baba;
namusun kalecisi sanarken kendimizi;
penaltı noktasındaki meşin yuvarlakmışız meğer.

futbolun kravatlı kapitalist patronları
dağ tarafındaki kalenin üstünden
bizi dışarı atınca anladık ki baba;

forma aşkı Ali Paşa'da kaldı;
şimdi tek aşkları para...







merdümgiriz