el-pençe-divan

yüreğiyle dili arasındaki
eşsiz ipekyolu'nun
pastel kırmızısı son durağında
ve
söylediklerinin vahametine aldırmadan
rimelli bir gözyaşına
bıraktı geceyi..

bense;
aklımda yaşayamadığımız günler
onu gördüğüm
her rüya, her an
ellerim gözlerim ve yüreğim
el pençe divan;

öylece durdum
gidişini seyrettim ardından…






merdümgiriz

sevsizleşme

o kadar susulası
bir yüzün var ki;
baktıkça sevsizleşmemin;


-ki bu sevsizleşme'nin yürek
mealimdeki anlamı
kendimden uzaklaşıp başkalaşmaktır-

sebebi bu esbab-ı mucibe'dir...




.l
PİÇ FERDİ

Sokakta görününce sen
başlarlardı
"eyvah geliyor" diye,
çağırırsan
"kardeşim" diye
anlardık kesin bir şey isteyeceksin

Pek sevmezlerdi seni
kime sorsam
"kötü" derdi
lakabın bile vardı
"piç ferdi".

Hani kötüye bir şey olmazdı?
Bak oldu işte!
Öldün
Gittin
Bittin!...


03.01.2002




2002 yılında 23 yaşında bir hiç uğruna vefat eden mahallemizin Piç'ine...
her gidiş
mutlu olmayabilir
ama umutludur bazen
geri geliş..


gider bazen insan.
güneşin başlattığı aydınlığa
yolların uzattığı
karanlığa gider..

Her gidiş
mutlu olmayabilir,
ama umutludur bazen
geri geliş.

Kavuşmak için olmasa da
“teselli”dir bazen ışıklı bir gecenin
insana hediyesi.

Bazen
hüzünlü bir karanlıkta
ilerlerken,
gözüken sadece
yaşadığım şehrin ışıklarıyken,
sevmek” diyorum,
çok” mu diyorum,
güzel” diyorum.

Peki ya sevilmemek?



.l

dedi ki;

"yüreğimin pencereleri açık, çok üşüyorum be samet'im" dedim.

"açık kalsın efendim pencereler, bırak hayat içeri girsin" dedi...





.l

içsel bir hadise

is, keşmekeş ve buhranların arasından gelen ılık bir sesle;
İRKİLDİM.
"merhaba" dedi.

_sen... nekadar da uzun zaman oldu sesini duymayalı, nedir sesini
yüreğime düşüren?

"güzel bir paket olmuş, teşekkür ederim ama bunları yaptın diye herşeyin bir anda sihirli
bir el değmiş gibi düzeleceğini mi sanıyordun" -insan, hep bir mucize bekler hayattan, "bir anda" olmalı herşey,
bir anda başlar ilişki, bir anda sevişir insanlar ve bir anda olur tüm ayrılıklar-

_"herşeyi bir anda düzeltebilen bir sihirli el gördün mü ki hiç hayatında" dedim;
KIZDI.
-doğru daha çok kızdırıyor insanları, yalana konu olanın zaten hiç olmadığını bilmek huzur mu veriyor ne? ama doğru yüze vurulmuş bir şaplak gibi-

"ne istiyorsun" dedi öfkeli bir sesle; -öfkeli olmak yakışıyordu o'na, söylemesem de seviyordum yüzündeki kılcal nefreti-
_"sevişmek" dedim;
KIZDI.

_yanlış anlama, sevişmek dediysem eski Türk filmlerindeki anlamıyla söyledim..
sevmek, sevilmek.. -konuşurken açıklama yapma gereği hissetmeyi sevmiyorum, belki de öyle bir gerek yok, ben uyduruyorum-
SUSTU.

bir süre susuştuk, önce o konuşmadı, sonra ben cevap vermedim..

karanlıktı, açık bıraktığım pencereden esen rüzgarın etkisiyle
boyun ve omzumdaki ağrıyla;
UYANDIM.

"yine mi" dedim.
"yine mi düş gördüm.. sevmiyorum düş görmeyi, düş'ün aklı olsa "düştür git" diyeceğim ama ne çare."

yatağımdan kalkarken yerdeki bira şişesine takıldı ayağım, baş ağrımın sebebini anlayama başladım, yürüdüm
banyoya, aynanın karşısına geçtim, aynadan arkamdaki çamaşır makinasının üstüne takıldı gözüm, bir tişört,
koyu yeşil üzerine açık yeşil çizgiler döşenmiş ve üzerinde "7" numarası gözüken bir tişört. -insanlar numaralandırılmalı mı hep,
iyi bir insan için "10 numara adam" deriz mesela...-
o'nun hediyesiydi.. aynaya geri döndü gözlerim..

bedenim çıplak, birden sağ göğsümün üstüne takıldı gözüm, dikkatlice bakıyorum. kamaştırmama gerek yok, gördüm.
bir çizgi, büyükcene, vasati 15 cm. inanmakta zorlansam da vücudumdaki kırmızı lekelerin kan olduğunu anladım. yatağıma doğru baktım,
bıcak!
TİTREDİM.
nasıl yaptım ki ben bunu. bir bıçak, büyük bir çizik ve tendeki kan lekeleri..
KORKTUM! -korkum acı çekmekten değil, daha kötü şeyler de yapmış olabileceğim-
"mazoşist mi oldun sen" diye sordum kendime.
etrafa baktım, bira şişesine bir tekme attım, "bir daha içmeyeceğim" dedim. -peki bir daha acı çekmeyecek misin sanki?- suçlu bira değildi elbet;
KENDİME KIZDIM.

aklıma düşümdeki bütün yalan diyalogların yerine gerçek olanlar gelmekteydi. .. "komik olmuş..." evet evet, beni acı çekmeye iten cümle buydu
"KOMİK OLMUŞ yine de sağol okadar uğraşmışsın".. -illaki bir suçlu bulmak gerekli mi sanki, basit bir cümle bukadar derin izler bırakabilir mi hiç bünyede"
suyu açtım,
SOĞUK.
ancak soğuk bir duş ve sıcak bir kahve kendime getirebilir beni. suyun altına geçtim, küvete çöküp;
AĞLADIM.

Su tüm ihtişamıyla başımdan aşağı inerken , kendi dizelerim geldi aklıma;
"HAYATIN TADI KEKRE OLSA DA, ŞAİRİN DOĞASINDA VARDIR SAKİNLİK."
GÜLDÜM.

Yalan söylemişim; bir tek kendime sakin değilmişim.
ANLADIM.



.l

yürek zayiçesi

Zamana eskitilmiş
bir sandık gibi
aşka kilitlendim

yüreğimin gizisin
kilidim açılacak
sen gideceksin.

Arıyorum, yazıyorum
sıkıldın biliyorum
ama ben seni
sadece unuttuğum zamanlarda
arıyorum...


Hakkın olmadığı kadar güzelsin
ilk öpüşmenin
hüzünlü masumiyeti gibisin,

sana yazıyorum
ne varsa aklımda
senle doluyor defterim,
ve adına inat
tükeniyor yalancı kalemim.

yağan yağmurla konuştun mu hiç?
ortak oldu mu derdine?
ağladı mı bir şehre
senin yerine?


Hiç aklımdan çıkmıyorsun
ve
aramamdan çok
korkuyorsun.
Korkma
çünkü ben seni
sedece unuttuğum zamanlarda
arıyorum...



ağustos 2007



.l

bir kurşun kalem hikayesi

bir kurşun kaleme şiir yazmak ilginç bir düşünce benim için.. umarım kaleme yakışır bir yazın olur..




Yazdığım kalemin de bir
öyküsü,
bir duruşu
olmalı.

Ekildiğinden bugüne.
Tohum olarak yola çıkışı,
Bir fidan oluşması,
Yüzyıllarca dünyaya bakması..

Üstünden ne mevsimler geçti
İnatla direndi.

Bazen bir kuşa ev oldu
Bazen bir sevgiliye gölge...

Zaman geçti yaşlandı
ne oksijen verebildi
ne gölge olabildi
ama her zaman dimdikti.

Bir baltaya kurban gitti.
Üzülmemişti.
Yerini genç fidanlara terk etti.
Artık insanlığa yeniden
hizmet edecekti.

Kiminin sobasını ısıtacak
kimine kağıt olacaktı.

Hepsine katlanabilirdi ve
hala dimdikti.

Bir gün, kendi öyküsünü yazacağını
nerden bilebilirdi...






.l

yazmak istemiyorum

yazmak ağlamakla ölmenin
olmayan kardeşliği
biliyorum..

çığlığımdaki sessizlik gibi
duyuyorum..
ve
yazmak istemiyorum..


yazmakta AŞK var çünkü,
yazmakta hüzün var,
yazmakta acıyla beraber
adın var,
yazmakta yalnızlık var
tüm yalnızlıklar
adınla beraber karşıma çıkar...


.l

mevsim hüznü...

üzgündür bazen
insan,
hüzünlüdür.
kaçan giden
olup biten
ne varsa,
yani
ürküten,
yani
acıtan,
yani ağlatan.
ard - arda gelir
hepsi ve
anlamadan...

üzgündür bazen
insan,
hüzünlüdür.
daha çocukluk şarkıları
unutulmadan,
taze tevellüt
zamanlarda ve
o ilk meyve
dalından koparılmadan,
bazen
gereğinden rahattır insan
daha hayatı anlamadan...

üzgündür bazen
insan,
hüzünlüdür.

hayatın renkleri
"gece" adı altında
karanlığa,
yüreğinin gözyaşları
yağmur adı altında
dimağına düşer....
işte böyle
kırgın günlerde anlar
insan
hayatın kekremsi tadını,
ve daha
yaşamın rayihasını koklamadan...



.L

ŞAİR NE İSTER

bazen, kabuğuna çekilip
uyumak ister;
kaplumbağa hızında
yaşamak hayatı..


sebep aranmaz
durgunluğuna
hayatın tadı kekre olsa da;
şairin doğasında vardır
sakinlik.


Bazen,
şiir yerine intihar mektubu
yazmak ister şair.
faili zaman
bir cinayetin ortasında,
kelimelerle baş başa kalmak ister…




merdümgiriz

( ! )


Gördüğümü görüyor musun?
Çocuk öldüren petrol avcılarını.
Duyuyor musun duyduğumu?
destek veriyorlar onlara.
Hissedebiliyor musun hissettiğimi?
sıkıntımı, kinimi
nefretimi dünyaya!!
tek gerçek barış
barış yalan onlarca.
Farketmez neyi gördüğün
ya da neyi duyduğun
hiç önemi yok hissettiğinin
seçim yapıldı senin adına.
Öğrenmelisin
hiçbirşey istememeyi
ama açım
onların bağımsızlığına
ve
özgürlük sınırlarını genişletmek
istiyorum yalnızca.
Özgürlük; Filistin'e, Irak'a, DÜNYAYA!.....

UYU

uyu hadi
dayanamaz bu yürek
bu sızıya,
uyu.

uyumak yakışır yüzüne.
yeni doğan bir güneş misali
uyanmak bir de..

birtek ağlamak yakışmaz
neşeli çocuk yüreğine,
dayanamaz bu yürek
bu sızıya,
uyu.

bir uyansan yüzüme
gözlerinle;
mevsimlerimin adı değişir;
hadi, ağlama, uyu..


anlamak üzerine

anlamak ilginç bir duygu
zaten
hayat böyle bir kurgu,
ey ritmi olmayan
şarkı,
fikri olmayan
yargı..
dinlemenin sorunu
anlatıcıdır,
hayat
kötü yazılan şiirler gibi
hep acıklıdır...
.l